12 Ekim 2021 Salı

TUVALET EĞİTİMİNDE DELİRMEYE 5 KALA

 Bu yola girip google de harıl harıl sizinle aynı süreçleri yaşayan insanları ararken, asıl gerçeklerin olduğu sayfadasınız hiç şüpheniz olmasın. Gelin analık deliliktir diyerekten ağlayalım ve çocuğa travma yaşatmamak için çabalarken biz travmalık olalım.

Safura 27 aylık 24 aylık olduğundan beri bana kilot alın bezi istemiyorum diyerek beni galeyana getiren bir bebe.
Doğduğundan beri su gibi büyüyen, herkesin; “ne şanslısın nasıl büyüdüğünü anlamadın sen hep kuranlar, kitaplar okudun ondan zaar  bu akıllı bebe” diyerek parmakla gösterdiği bir çocuk ( ya da her anne gibi ben böyle sanıyor olabilirim)
Neyse dedim hazır 3. Kez kovid oldum bence bismillah diyerek başlayalım.
 Safura kolay büyüdü tuvalet eğitimi de öyle olur zaten (çok beklersin kafanda saç kalmadı)
Minnoş kilotlar Kankisi Sare’yi anlatmalar , sıvı tüketiminde ambargo uygulamaları alezler, tuvalet aparatı ve akşamdan yapılan bir takım konuşmalar ile ilk gün başladım.
Kimse bana gerçekleri aktarmamış yazıklar olsun.
3-5 günde olur dediler kafayı böyle böyle yedirttiler
Bizim kızın içinden başka bir çocuk çıktı.
Psikolojisi bozulmasın diye benim şarteller yandı
Bulduğu her pozisyonda tüm eve işeyip durdu.
72 sülaleme haber verdim, geçmiş olsun için arayan herkese kovidi geç kurşun yesem tuvalet eğitimi kadar olmaz dedim, 3. Günü bekle dediler
3.Günün sabahında tuvalete yaptı bende bir alkış tufanı bir stikerlar yağıyor kızın üzerine yavrum bi afalladı
Sonra kakasını söyledi aha dedim oldu bu iş. Herkesin beni havalara atacağı, bundan da geçtin yine iyisin diyeceği eşikten geçiyordum ki, Erken sevinme ve sabırsızlığım beni yakalayıp, hooop dedi. Öyle kolay değil. 

Sorunumuz tuvaleti tutma, yapmama olmadı geceler ve öğlen uykuları kuru kalktı ,denk getirdikçe yaptı fakat  “kızım çişin gelince söyle dediğimde, -tamam annejiiimmm “demesine rağmen asla söylemedi yaptıktan sonra “ayyy yaptım ben “diyip tuvaletin zorlu yolunu tuttu.bir anne yazmıştı ; Diliyle beyni birbirinden bağımsız heh işte bu bizim kız. Dil papuç kadar ama sinapslar kopuk ya da akli melekelerini kullanamadı . Analık içgüdülerim bu böyle gitmez bez tak diyince sabrım %38 falan oldu.
Çocuğum çişin var mı sorusundan 10dk sonra çiş yapması asla tesadüf değildi her seferinde “öyle ölmem annem kurşun at” dedim durdum
Tuvalete Yaptığında içimde kelebekler uçuştu durdu
Bir çiş bir kaka insanı nasıl bu kadar mutlu eder ??????hakikaten annelik delilik.
Günler bu döngüde geçti durdu kızmadım azarlamadım ilk günlerde yaptığım gibi sürekli gözüm poposunda , 3dk düşecek şekilde “tuvaletin var mı diye sormadım, rencide etmedim ,banyoda evin geri kalanından daha fazla zaman geçirdim , tuvalet şarkıları , kitapları hiçbiri tutmadı yok yok YOOOOKKK

Tutma refleksi mi acaba gelişmedi diyip ıslaklıktan rahatsız olması için 3 dk sonra falan değiştirdim, kaslar kabullensin diye deve cüce oynamaktan ben kas yapar oldum.

Bir hafta oldu hala gelişme yok bakıcı abla başlarsa ne yaparım, hiç kimse anne gibi kabullenmez üstelik minnoş ablamız bekar hayattan soğutmak istemeyiz diye aldı beni X2 sitres

8.gün Bana bir ağlama krizi geldi kendimi durduramıyorum yok dedim olmayacak böyle bez taktım geri bu sefer çıldıran o oldu ben kilot giycem bez istemiyorummm
Beni ağlar görünce mi yoksa beze inat mı gitti, tuvaleti kendi söyleyip yaptı.
Arkadaşlarımdan gelen zibilyontane akıl danışma mesajlarını okurken, bunlar ileride ne gülünecek anı olur be dedim. Kötü günleri geride bıraktık sırada daha kötü günler mi var editleyeceğim

Gece yatırırken sürekli anne ağladın rahatladın  mı ne de olsa ağlamak yağmur gibidir diyip durdu. Gözyasım pıt analık vijdanım Pert.
Olsun ne de olsa ağlamak yağmur gibidir.

30 Mart 2021 Salı

DİJİTAL DETOKS.


Detoksta bir ay doldu ilk haftalar sıkıntıdan evin içinde dört döndüğüm oldu aslında sosyal medyadan son 1 yıldır kendimi tecrit ettiğimi düşünürken, olması gerektiği kadar tecrit etmediğini gördüm.
Neden bu karara vardığıma gelirsek; kuran’da “zaman” için yemin edilmiştir bu da Cenab-ı hakkın yemin ettiği hususa önem atfettiğinden ötürüdür. Vaktimin kısır döngüde ve her boş anımda elimin kara bir ekrana gitmesinde, pek hayırlar bulacağımı ummuyorum.

Bu yazıyı okurken bu da amma yaygara yaptı bu meseleyi diyebilirsiniz çünkü insanız; Bildiklerimizi abartmaya bilmediklerimizi küçümsemeye meyilliyiz.
Bildiklerimizi büyütmeye, bilmediklerimizi küçük görmeye programlanmışızdır ve tabi ki en önemlisi;Bir şeyi gündeminizde tutmak istiyorsanız, sürekli ona dair kendimize çağrışımlar belirlemeliyiz (o konuya dair okuma, dinleme, izlemeler)

Freud ve Pemberton’un kokainden büyülenmesi gibi biz de bugün teknolojiye hayranız ve bedelini görmezden gelmeye hazırız. Zararını değil ,yararını deşiyoruz çünkü parıltılı görünen bir çok yararı var.
Her yeni bağımlılık aklanmak için kendine yollar arar eroin, uyuşturucu gibi maddesel bağımlılıklar da ilk keşfedildiğinde uzunca bir zaman zararına set çekildi (bkz; freud ve pemberton’un bu konuda çalışmaları ve alternatif bulma çabaları)

Bu süreçte sosyal medyayı bilgisayar ve bozuk bir telefondan kullanırken, elime telefonu her aldığımda tek uygulama olan kitap sitelerinde döndüm durdum 
Bu cihazlar sürekli bizimle olacak şekilde tasarlanmıştır satış artırıcı temel özelliklerinden biri budur ve bu nedenle hayatlarımızın teknoloji ve teknolojisiz bölümleri arasındaki sınırları delmelerine izin vermek çok kolaydır.


Dijital minimalizm/ cal Newport ( bu adam pazar listesi yazsa dahi okurum) kitabını rehber edinerek ilerledim/ Kitabın asıl hedefi; sosyal medyayı tamamen hayatınızdan çıkarmak değil,
Kaçınmamız teknolojilerin boşluğunu dolduracak yüksek kaliteli faaliyetler keşfetmek.
benim keşfettiğim faaliyetler; salt yürüyüş,(telefonsuz ve mümkünse erken saatlerde) yatağa yarım saat erken girip, yarım saat erken uyanmak, vaktim yok dediğim bütün işlerime vakit bulmak(derin temizlik vs), kafamın bir köşesinde geçen düşüncelerin hepsinin daha sağlıklı olması, daha huzurlu hissetmek ve okuduğumdan daha fazla kitap okumak hatta 3/4 kitabı birden okumak

Özellikle YouTube, meğersem sürekli güncel olarak kullandığım bir platformmuş.Ben bunu Instagram diye düşünüyordum fakat fena yanıldım.YouTube’a her seferinde elim gitti o dürtüselliği atlatmanın tek yolu bu aşermenin sonlanacağına inanmak ve BEKLEMEK. Bekleyince geçiyor.
Diğer bir şey bu detoks bittiği zaman daha önce gerçekleştirdiğim detokslarımdan da tecrübe ettiğim üzere, kullandığım teknolojilere hevesle geri döneceğimi düşünmüştüm.Aslında bunlardan hiç zevk almadığımı fark ettim
dizi platformları da bir nevi bağımlılık aslında özellikle tek sezonluk dizileri başlayınca, tüm her şeyi bırakıyordum buna binge watching deniliyor bir oturuşta bitirmenin altında yatan sebep ise; BELİRSİZLİK.
buna da şöyle bir çözüm getirdim; Bir bölüm genellikle 42 dakika sürer ilk bölümün son birkaç dakikası ilk belirsizliği kurgulamaya ve vermeye ayrılmıştır; Mesela biri vurulur ve biz hayatta kalıp kalmadığını merak ederiz veya katil ortaya çıkar ama biz kim olduğunu göremeyiz. Sonra ikinci bölümün ilk Birkaç dakikası ilk bölümün sonundaki belirsizliği çözmeye ayrılır bu sayede izleyici aynen tahmin ettiğiniz gibi bölümün sonuna doğru gelecek ikinci belirsizliğin beklentisiyle izlemeye devam eder. Her bir 42 dakikalık bölümü başından sonuna kadar izlemek yerine, her bölümün ilk 37 dakikasına bakıp diziyi belirsizlikten önce kapatmaya başladım. Ya da bir sonraki bölümün başına bakıp belirsizlikleri çözümleyip kapattım bu yaklaşım izlemenin keyfini azaltmadı, ardarda izleme olasılığını azalttı

Yazar sizden minimalist teknoloji elemesi yaparken bu detoksun sonucunda ne gibi faydalar elde ettiğinizi soruyor (?)Ben bunu bir dürtü olmaktan çıkardım sadece ihtiyaç dahilinde ve faydalı olmak adına paylaşım yapmaya başladım.
Ve kendime şu soruyu sordum; bu teknoloji gönülden değer verdiğim bir şeye doğrudan fayda sağlıyor mu ?
Kitap grubu beni en yararlı uğraş olarak yönlendiren meşgalem oldu ve detoksu grupla gerçekleştirmek, insanları şahit tutmak ayrıca etkili oldu diyebilirim. Bu arada grubu (bu bir itiraftır)kendim için kurdum çünkü insan önce kendi için okur başkaları için okuduğu zaman okuduğundan bir şey anlamaz, popüler olduğu için okuduğu kitabı hızlı bir hevesle bitirir ve okumak için okumuş olur. bu sene okuduğum ve beğendiğim kitapları ikinci kez okuduğumda hiç fark etmediğim noktaları fark ettim. bilginin irfana dönmesi gerektiğii; Yalnız baya ciddi fark ettim ve işe koyuldum.
Nitekim öyle de oldu kusursuz dikkat, dijital minimalizm gibi hedeflediğim konulara, beraber hareket ederek ve karşımdaki kitleyi şahit tutarak daha kestirme bir yoldan ulaştım.
Şimdi size tabi ki Hedonist klişelerle gelmiyorum. Haleluyaaa ha-le lu yaaa hadi derin nefes alın ,eller yukarı hopp rahatlama geldi mi ponçikliğine de bürünmüyorum ben hayatımı yönetmeyi başardım, sizde başarın istiyorum .

  Dijitalleşme azalttıkça kitap okuma performansım da yükseldi. Dikkat seviyem de ise ciddi bir ilerleme var yani mesele vitamin eksikliği falan değil sizden almayı istedikleri bir şey var o da dikkatiniz. Dikkatinm bana aittir neye dikkat edeceğimi ben seçerim Buda benim için neyin gerçekten değerli olduğunu gösterir. Dijital çağı bende;her şeye odaklanmalı ve hiçbir şeyi kaçırmamalıymışım gibi bir dürtü oluşturuyor ,kapasitemin üzerinde bir performans bekliyor.

İnsan bir şeye kendini vererek pür dikkat odaklanmış ise dikkatini böldüğü zaman yeniden bunu toparlaması tam 22dk alıyor ve biz her seferinde tam odaklanmışken ,telefonu elimize aldığımızda, yeniden okumaya ya da işimize dönünce , 22dk boyunca okuduklarımız çöp oluyor bu meseleyi aşınca,Kitabı anlayıp, bilgilerini aklımda tutmam isabetli olmaya başladı.
Kitap, kendisiyle beraber başka bir faaliyet yürütülmesine izin vermeyen bir objedir; sizin dikkatinizi kendine mahkum kılar. Teknolojik aletlerin sunduğu çeşitli aktivite ve oyunlar kişinin dikkatinin dağılmasına davetiye çıkarmaktadır. Size bilgilerimi Google’dan aktardım desem bana itimadınız ne derece olurdu acaba ? internetten edindiğimiz bilgileri hatırlamak konusunda kendimizi zorlamayız buna “google etkisi” denir. Çünkü bir tuşla aynı bilgiye yeniden ulaşabileceğimizi biliriz ama Kitap okumak tamamen salt ve analog bir beceridir en önemlisi güvenilirdir. Nicholas Car şöyle diyor; İnternetini oluşturduğu en büyük problemlerden biri, internetten edinilen bilginin “uzun süreli bellek “ve “çalışan bellek “ arasında karışıklık yaratmasıdır.Sağlamlaştırılıp bir temele oturtulmayan bilgi uzun süreli belleğe aktarılamaz. Bu bilgi çalışan bellekte kalır. İnternete maruz kaldığımız yoğun bilgi ve bilgi işleme hızımız yüzünden, detaylar uzun süreli belleğe atılamıyor. Sanılanın aksine uzun süreli bellekte bilgi aktarmak beynimizde yer açar; yeni bilgiler için beyinde alan kalır ancak çalışan hafızadaki bilgiler beynin yüzeyini o kadar meşgul eder ki başka bir şeye akıl yormak için kapasite kalmaz ayrıca bu bilgiler yerleşmiş ve uzun süreli belleğe atılmış bilgilerde olmadığı için bu bilgileri geri çağırmak da hatırlamakta kolay değildir. Tüm bu nedenlerden dolayı internetten edindiğimiz bilgiler sonucunda sanki çok şey biliyormuş gibi hissederiz ancak sağlam ve kolayca hatırlanan bir entelektüel birikim ortaya çıkmaz .Kendimizi olduğumuzdan daha bilgili ve zeki sanırız Buda yeni neslin en büyük yanılsamalarından biridir.''
Peki çok okumak iyi bir şey midir? diye sorular alıyorum. Okumayıp ne yapacağım? diye cevap veriyorum. Açıkçası ,silikon Vadisi’nin kuklası olmak beni huzursuz ediyor.
eskiden âlimler daha fazla okumak için yemeklerini sıvı formatta tüketirlermiş soruyorum size okumak niteliği varsa zararlı olabilir mi?

Silikon vadisi demişken onlardan nefret ediyorum. hayatınızı mahvettiği için bir uyuşturucudan Nefret etmeye başlasanız bile beyniniz o uyusturucuyu istemeye devam eder. Geçmişte onun psikolojik bir gereksinimi yatıştırdığını hatırlar ve bu nedenle de aşerme şeklindeki istek devam eder .
Aynı şey davranışlar içinde geçerlidir çok fazla zamanınızı tüketti için Instagram veya Twitter’dan artık nefret etseniz de güncellemeleri istemeye aynen sizi mutlu ettikleri zamandaki gibi devam edersiniz. Bu kadar zararlı olmasını bildiğim halde kendimi nasıl ona bırakırım bu biraz bence iradesizlik veya kendini önemsememe durumu.
Burada önemli olan kendimize anlamsız yükler bindirmemek, kimseyle kıyaslamamak. Çünkü her birimizin şartları , mizacı, hayat düzeni bambaşkadır. O yüzden bildiklerimizle amel edersek rutinlerimize sadık kalırsak hakikaten zor olduğunu düşünmüyorum.
Yine sosyal medyanın en zarar verici yönlerinden bir tanesi karşımızdakini bir makine olarak algılayıp, ona göre empatiden yoksun davranmamız.
orada bir insan yok, bir makine var.
Araştırmalara göre Z kuşağında şu anda anksiyete yani kaygı bozukluğu çok yüksek. Ben neslinin belirleyici özelliği şu ;iPhone’lara ve sosyal medyanın içinde büyüyen bu gençler kesintisiz internet erişiminin olmadığı bir dönemi hatırlamıyorlar bu özelliğin bedelini de ruh sağlıkları ile ödüyorlar. 
Yok kavramını bilmiyorlar çünkü Google de her şey var.
İnsan anksiyete gibi bir rahatsızlığın sebeplerinde çok derin nedenler arıyor çünkü teknoloji bağımlılığını kendine yakıştıramıyor. Halbuki bugün ilk akla gelen sebep olmalı.
Teknoloji ,kültürün bir parçası haline geldi ve ufak tefek şeyleri kaçırmayı dert etmemeliyiz diyor cal Newport. Fakat hayatı güzelleştiren halihazırda emin olduğumuz şeylere zarar verirsek dönüşü yok(ailemiz, ahlaki ilkelerimiz vs)


Diğer bir sinsi etkisi;” Çevrim içi iletişimi ayırdığınız anları da ele geçiriyorlar bağlantı kurma daha iyi iken, iç gücümüz o kadar güçlü ki bir arkadaşımızla sohbet ederken veya çocuğumuz da vakit geçirirken elimizin altındaki cihaza göz atmak ,hepsine karşı koymak da zorlanıyoruz (sürekli şunun değerlendirmesini yapmaya başladım; “Çocuğum mu daha önemli yoksa benden cevap bekleyen mesaj mı? Yapılan bir araştırmanın ortaya koyduğu üzere, bebekler içgüsüsel olarak anne ve babalarının gözlerini takip ediyorlar. Dikkati dağınık ebeveynlerin çocuklarının da dikkati dağınık oluyor, çünkü odaklanamayan kişiler çocuklarına da aynı dikkat modelini öğretiyorlar. Araştırmayı yöneten kişi şöyle anlatıyor; çocukların dikkati sürdürme yeteneği,ileride dil öğrenme, problem çözme ve diğer önemli bilişsel gelişim noktalarında ne kadar başarılı olacaklarının güçlü bir göstergesidir. Çocuklara oyun oynarken en dikkati dağınık gözüken veya gözleri etrafta fazla gezinen kişilerin, büyümenin önemli bir aşamasında dikkat süreleri gelişmekte olan küçük çocuklarını olumsuz etkiledikleri gözlemlenmiştir” Çocuğuma vereceğim en önemli şey dikkatimdir ve ona yaptığım bu yatırımın beni bir çok vicdan azabından azad edecektir.
Yine ebeveyn olarak Şunun farkında olmam lazım; bağımlılık geliştirmesini baştan önlemek varolan kötü alışkanlıkları düzeltmekten çok daha kolaydır. Bizler çocuklarımıza nasıl yemek yiyeceklerini ne zaman uyuyacaklarını ve başkalarıyla nasıl etkileşime gireceklerini öğretmişizdir Ancak günümüzde teknoloji ile etkileşimin nasıl ve her gün ne kadar süreyle olacağını öğretmeden yapılan ebeveynlik günümüz şartlarında eksik yapılmış demektir çünkü bu çocukların hayatında teknoloji önemli bir yer kapsıyor)

o yüzden burnumuzun dibinde ki daha zengin etkileşimini niteliğini de düşüyoruz. Analog beynimiz ,hemen yanımızdaki insan ile o esna da bize mesaj atan başka birinin teşkil ettiği önem arasındaki ayrımı kolayca göremeyebiliyor.

Günlük olarak sosyal medyadan uzaklaşmanın bir kas gibi olduğunu düşünün, can sıkıntısına izin vermek için çok çaba sarfetmek gerekiyor çünkü canımızın sıkıntısını giderme endeksli olduğumuz için ,silikon vadisi bizi tam da bu noktadan esir alıyor.
Can sıkıntısına, beğen tuşu ya da etkileşim alternatif olduğundan beri doyumsuzluk ruhumuzu sömürüyor ve her seferinde daha da kendimizden taviz veriyoruz sonunda sosyal medya da istemediğimiz birine dönüşüyoruz.
Asıl olan telefonu elime alacağım anı beklemek değil, ondan ayrı kaldığım anı daha çok çeşitlendirmek ve ihtiyaç dahi duymamaktır (dürtüsel olarak can sıkıntısında elinin gitmesi gibi)
“Sıkıntı halinde zaman geçmez insan zaman hisseder içi anlamlı bir biçimde doldurulamayan ve giderek uzun zaman acı verici bir sıkıntıya dönüşür sıkıldığımızda zamanla bir meselemiz vardır onunla ne yapacağımızı bilemeyiz sıkıntı, varlığı zamana hapseder can sıkıntısı modern insanın anlam buhranının en önemli belirtisidir” Bu yüzden can sıkıntısı düşündüğümüzden daha değerli bir nimettir kendi ruhlarımıza değebilmek ve başka ruhlara dokunabilmek için.


Bir diğer şey ;Beğen butonuna basmayı bırakmak zira beğen butonu çaktırmadan hayatlarımızı ele geçirdi ve ilk dijital uyuşturucu olarak ortaya çıktı. Butona basmak, irtibatın sohbete makul bir alternatif olduğu fikrini aşılıyor.
''Bugün kendimizle O kadar sarhoşuz ki ;başka insanların yiyip içeriklerimizle, gittiğimiz tatillerle çocuğumuzun aktiviteleri ve doğum günü ile ilgileneceklerini sanıyoruz.
Kendimize aşırı odaklanmak hem çevremizdeki insanları sarih bir biçimde görmemizi engelliyor hem de kendimizin gerçekte ne olduğunu fark edebilmemizin önünü tıkıyor kendimizi özel hissettiğimizde kendimize dair farkındalığımız azalıyor” diyor Kemal sayar. bende de bir zaman sonra şu düşünce nevinime geçti; bir çok kez sizlerden eleştiri, öneri ya da güzel iltifatlar alıyorum. Sosyal karşılaştırma ilkesine göre, sahip olduklarımızı sürekli başkalarınınkilerle karşılaştırırız ve bu çark sosyal medya da tam takır işliyor.
Ben bir başkasının hayatını bu kadar meşgul etmemeliyim neden onun benim hakkımda düşündükleri, beni bu kadar ilgilendirsin gerçekten neden? bunları düşünecek kadar boşluğunuz varsa neden kendini inşa etmez insan mesela? ben bunları düşündüm ve sanırım öncesinde de şimdi de, kimseye yorum beğeni dm atmak gibi yöntemlerle iletişime başvurmıyorum. O insanın yaptığım yorum ile halet-i ruhiyesinden mesul olmayı da vicdanıma yediremiyorum. Çok acil bir durum söz konusu ise mailden ulaşmaya çalışıyorum.

E sosyal medya bu kadar illet bir şeyse o zaman  tamamen kapatıp gitmek daha akıllıca olmaz mı?

Yapılan bir araştırmaya göre bağımlılıktan uzak durduğunuz süre zarfında, kendinizi iyi hissetseniz ve ben tamamen bıraktım deseniz bile, tekrar kullanmaya başladığınızda buna tekrardan eğilimli hale gelme ihtimaliniz çok yüksek. Oyun bağımlısı, internet bağımlısı için en tehlikeli zaman, İşlerim bağımlılığını tamamen geride bırakmış olduğuna inanmasını sağlayacak kadar iyi gittiği zamandır. Tam bu durumda “Yeniden açsan ne olur ki ?”diye açtığınızda ilk zaman olan bağımlılık durumunuza geri dönebiliyorsunuz işte bu yüzden azaltmak çözüm olabilir ama tamamını bırakmak asla çözüm olmuyor.
Neden kaçınmamız gerektiğini biliyoruz ama onun yerine ne koyacağımızı bilmiyoruz. Bastırma tek başına işe yaramaz ama bastırmayla birlikte dikkati başka yöne çekmek birlikte çok işe yarar.
O yüzden detokslama sürecinde alternatif hobiler ya da uğraşlar üretmek bu süreçte çok önemli.

Özetleyecek olursak uyguladığım stratejiler şöyle;

-sosyal medyayı bir eğlence amacı olmaktan çıkarmak

-30 günlük periyot uygulamak (YouTube Twitter)

-ınstagramı ilgi alanlarımla alakalı az sayıda hesabı takip edecek şekilde kullanmak(takipten çıkarmıyorsam bile gönderileri sessize almak) ve beğen butonuna ekseriyetle basmak

-Sosyal medyayla ilişkimi, kendi hayatımın sosyal medya uzmanıymışım gibi düzenlemek.

-Telefon her zaman yanımda olmalı fikrinden kurtulup, gönüllü yalnızlık gerçekleştirmek (telefonu yanımda taşımak ne kadar normal ise , taşımamakta bir o kadar normal bir durum) ve yanımda telefon olmadan yürüyüşe çıkmak.

-telefon elimde uzun süre kaldıysa hemen ekran süreme bakıp bırakmak

-kendime her seferinde telefon mu yoksa sosyal ilişkilerim mi, kitap okumam mı, kendimi dinlemem mi daha önemli diyip, durumu değerlendirmeyle içinden sıyrılmak.

-Her an ulaşılır olmak insanlara hemen dönmem gerektiği anlamına gelmiyor. Bir mesaja cevap verince arkası kesilmiyor bu sebepten insanları direk aramak ya da ses kaydı atarak vakitten istifade etmek.

-analog bir beceri geliştirmek ya da illa dijital bir meşgale olacaksa blog yazmak

-dizileri hergün 1 bölüm izlemek, diziden ziyade film / belgesel izlemeyi tercih etmek ve 37. Dk bırakmak.

-paylaşacağım şeyleri özenle seçmek zira onları kendime mail atmak gibi bir süreçle uğraşıyorum bunun için sık paylaşım yapmamak yaptığımın da niteliğinin olması.

-son 1 hafta telefonu uyumaya 1 saat kala tamamen kapatmak.

-telefonu mümkün mertebe kendimden uzakta tutmak

Hiçbir şeye vaktimiz yok diyoruz ama ekran süremizden haberimiz yok. İnterneti yararlı kullanayım Polyanacılığına yenik düşüp, bu sefer soluğu Netflix de alıyoruz yani dijitalleşmek yakamıza yapışmış, bırakmıyor.
Büyük bir şey yoktur, küçük şeyleri büyük bir şevkle yapmak vardır
İnterneti kullanmaya bakış açım çok net şekilde değişti umarım size de bu noktada Ufuk açmıştır söylediklerim. Kitaplardan ve sosyal ikilem belgeselinden zamana yayarak ve sindirerek içselleştirdiğiniz müddetçe, büyük istifadeler elde edeceğinizi düşünüyorum . Sevgiler. 

İnstagram:koyusiyahli.
Mail iletişim: koyusiyahli@gmail.com 


8 Mart 2021 Pazartesi

bölüm 5; S/Ö - S/S

 
Bölüm 5;

 



Beynim bu yazıyı sonsuz seçeneklerle her seferinde yeniden düzenledi ve evet siz şu an en son sürümüyle muhattap oluyorsunuz.
Yazıya bir isim düşünürken, Safura’dan önce ve Safura’dan sonra diye yazsam ya dedim.

Okumayı, öğrenmeyi çok severken kızımın buna bir set olacağını düşünmüştüm ama o doğduktan sonra vaktimi nasıl kullanmam gerektiği hususunda bana yol gösterdi. Ve son yıllarımın en bereketli zamanlarını yaşıyorum. Gezmeye ,öğrenmeye ,her seferinden hayretle yeniden keşfetmeye merakım daha da arttı.
Safura’dan önce daha basit bir hayatım vardı, ideallerim hedeflerim hep ertelemek üzerine idi yine de bekar ve aylak gezdiğim zamanlarımı ara ara özlüyorum eskisi gibi gezemezsem bile eskisinden çok okuyorum daha kaliteli yaşıyorum. Züğürt tesellisi diyelim buna da.
Yaşam; sonsuz döngüsünde bir çarkta takılmışım gibiydi fakat şimdi cemre düştü, bahar geldi.
Kızım; hayatımın mutehammil mihenk taşı oldu.
Ona iyi bir anne olmaya çabalarken önce kendimi iyileştirmem gerektiğini, ona örnek olmalıyım derken daha titiz islamı yaşamalıyım dürtüsünü yakaladım. Çünkü amaçlarımız doğrultusunda bir yön çizeriz ama amaç hayatın önüne geçmemeli.eğer geçecek olursa çocuğu büyük bir yükün altında bırakacağımın farkındayım bu yüzden tüm o kontrolcü yapımı bir kenara bıraktım.


 

Bir çok Kitap okusam da bu alanda kendimle her seferinde içten konuşsam da, pratikte her şey tuz buz ve bir krize dönüşebiliyor. Bağırmayan anne varsa eğer -la teşbih- peygamberliğini ilan etsin de kurtulalım.
Bunu örtüyoruz çünkü beynimiz kötü olayları hatırlamak değil kaçmakta ustalaşmıştır fakat yine beynimiz kötü deneyimleri uzun süreli hafıza da tutar. Bende bunu engellemek için, eşime kendime ve kızıma her gün şu soruyu soruyorum; bugün seni mutlu eden 3 şeyden bahset bunu beyine bir tuzak olarak düşünebiliriz.

Malum hayatlarımızı teknoloji alıp götürüyor ve ben kızımı bu akıştan koruyayım derken, kendimi kaptırdığımı fark ettim. Bazen başka annelerin anneliklerine özendim bazen kendime gücendim ama en sonunda kendime geldim ve; “Dünyada bir tane en güzel çocuk vardır ve her anne o çocuğa sahiptir”
Dedim.
Sonra dobarlandımm, kırılmadım onun için en iyi anne benim hep buna inandım. Telefondan çok onun gözlerine bakmam gerek zira gelecekte ne güvenli bağlanma ne başka bir şey çocukların problemi olacak, gözünün içinden çok, telefon ekranına bakmak bizi çocuklarımızdan koparacak.
Hal böyle olunca geçmiş değil gelecek hiç değil şu an’da olma gayretimi arttırdım bakalım katlanarak mı azalarak mı ilerleyecek.
Her gece uyuturken bir daha kollarıma böyle sığacak mı diye duygulanırken bir yandan da artık uyusun diye hınçla uyuttuğum zamanların kavgası asla bitmeyecek.

Herkesin evladı kendine güzel bunu sırf göze sokmamak için kendimin önüne onunla varolduğum algısını yıkmak adına, çok çaba verdim. Ben kızımla değil kızımdan önce de vardım. Hakiki meşguliyeti olmayan ve hiçbir şeye sözü geçmeyen insanların çocuklarıyla verdikleri savaşı gördükçe “yooook” dedim böyle olursan kendini köprüden at daha iyi. Dedim ya, çocuk amaç  olunca sıkıntı sonra vay efendim;'' ben sana bu kadar emek verdim şehir değiştirdim yüzlerce kitap okudum ama sen gerizekalı çıktın hadi dışarı !!!!''

-----Bu yazı kimseyi eleştirmek için değil, bu yazı bilakis  kendimi eleştirmem içindir  yazının gidişatını anlamanız için bir aydınlatma----

 


Şiddetsiz iletişim dilinde yazılmış kitapları okurken ,yazılanları samimi bir şekilde günlük hayatta uygulamak neredeyse imkansız. Yabancı yazarların kitaplarında “ah bebeğim seni anlıyorum, evet katılıyorum ,”duygularını yaşaması gerekirken benim göstereceğim tepkinin dili yapay geldiği için, bir nokta da tehlikeli. (Çeviri şeklinden de olabilir) 
bir kere bunu yapabilmek için dingin bir beden ve zihine sahip olmak lazım mümkün mü ?Anneler soruyorum; yaka kartı gibi peşinizden ayrılmayan bir bebeyle mümkün mü ? Hayır değil. Bakınız, bizler düşüncelerimizi ve hayatlarımızı İslamla harmanlıyoruz sınırsız bir hayat Allah‘ın haramlarını anlama noktasında elbette ki bize imtihan olarak dönebilir mümkünse çocuğunuza ısrarla sınır koymayın diyen yazarları şöyle bir çizgi Çekin

 Diğer bir şey materyal meselesi evet itiraf ediyorum bu meseleye kızım ilk doğduğu zamanlarda ciddi bir yoğunlukla ilgi gösteriyordum Montessori, waldorf ,RC Emily okumadığım araştırmadığım ekol kalmadı fakat şunu fark ettim; çocuğun hafızasında kalacak olan aslında deneyim bana bu farkettiren Selçuk şirine çokça teşekkür. 
Ne kadar çok deneyim elde ederse o kadar mutlu olur bunun önüne geçmek için de annelik Pimpirikliğini  bir tarafa bırakıp, her deneyimin de yanında olmaya çalıştım” dur yapma düşersin. Çizme ,yırtma, yeme ya da al şu videoyu izle bende ağzına yemeği zorla tıkayım'' gibi toplumsal davranışlar da , kitaplardan çok faydalandım çünkü biz hep durdururulduk, rencide edildik doğru davranışı  söyleseler belki onu yapardık bu yüzden doğruyu göstermeye endeksli oldum hatta sanırım bu benim sensörüm

bölüm 6


 

Bir diğer şey çocuk yetiştirmek çok zor 
Arkadaşım geçenlerde şöyle bir şey söyledi; güvenli bağlanmaya çok önem veriyoruz peki güvenli bağlanmadan emin olduk ne yapacağız? Çok basit bunu devam ettireceğiz. Yani oldu bitti değil bu meseleler ömür boyu sırtımızda yük. 
Herkes farketmiştir ki çocuğu ile büyüyor hayat onun gözlerinden ve deneyimlerinden kendi penceresi ile görüyor ne yaşadıysa ona yaşatmamaya çalışıyor fakat dönüp dolaşıp yine şuna geleceğim mesele denge.
Denge olmadığı zaman her şeyi altüst oluyor

Bu yazıyı aslında mizah dilinde yazmaya çalışacaktım fakat bir anda ruh halimin buna elverişli olmadığını fark ettim yazı sizi yorduysa burada bırakın çünkü ben bir çocuk gelişimi uzmanı değilim sadece kendi çocuğumun uzmanıyım onu kimseyle kıyaslamamak, olduğu gibi kabul etmek ve koşulsuz sevmek üzere elimden geleni yapıyorum ama sınır koyma konusuna katılmayacağım çocuk  sınırlarını bilmezse , Allah’ın emirlerine karşı da sınır bilmeyecek ahirette bundan mesul olacak olan benim o kitapları yazanlar değil.

Kendime hatırlattığım düzenli prensiplerim şöyle; (bu arada hiç böyle bir yazı yazacağımı düşünmezdim sonu nereye gidecek merak ediyorum)

Yapmaması gerekeni değil yapması gereken şeyleri söyle 
Her gün mutlaka kitap oku dua ettir ve tefekküre kapı arala
-Sinirlendiğinde öfke krizine girdiğinde safurayı değil kendini sakinleştir ( nefes egzersizleri)
-Ona karşı zinde olmak ve enerjisine ayak uydurmak  için erken uyu 
-kendine vakit ayır
-ağladığında sarıl
-oyun oynarken müdahale etme sadece destekle 
-duygularını seslendir ama merakına müdahale etme kendi gözlemlesin, soru sorarsa dahi düşünmeye yönlendir.
-can sıkıntısı nimetti sakın gidermeye çalışma. Her canımız sıkıldığında çözümler aradığımız için doyumsuz hale geldik ona bunu yaşatma 

-Hayır denilecek noktalar;
1 -kendine zarar verdiğinde 
2- eşyaya zarar verdiğinde 
3- karşısındakine zarar verdiğinde. Hepsini uygulayamasam da hatırlamak bile davranışı düzeltmeliyim rikkatini tazeliyor.

Son olarak yapılan bir araştırmaya göre çocuklar mı daha çok açık hava da bulunuyor yoksa mahkumlar mı diye bakmışlar ve mahkumların daha fazla toprakla, havayla temas ettiğini görmüşler. Çocukluk sokakla bir bütündür çocuğu sokaktan alırsanız deneyim elde edemez ve aklında kanlı canlı bir hatıra kalmaz. Zamanın çocukları imkan bakımından şanslı fakat çocukluk bakımından şanssız ne diyelim bol bol dışarı çıkarıp keşfettirelim.


burada bırakıyorum dostlar. şekül şükül fotoğraflar ve aforizmalarla yazı son bulsun.
Son olarak;
“Mutlu yürekler ve mutlu yüzler
Yeşilliklerde mutlu oyunlar 
Eski çağlarda işte böyle 
Çocuklar kral ve Bilge oldular.”

her türlü görüş öneri ve sorularınız için; koyusiyahli@gmail.com


3 Mart 2021 Çarşamba

dijital günlük ve 4 bölüm.


Huuu içeride kimse var mı ? sosyal medya detoksumu gerçekleştirirken acaba üretkenlik için ne yapsam diye düşünüyordum sonra aklıma bir anda “benim bir blogum var” aydınlanması geldi. Şimdi bu biraz işi düşünce arayıp sormak gibi oldu ama neyse bloğum da alınmasın işte.
Günde 1 saatten az zamanı telefonu harcayanların oranı %12 imiş bu %12 kısma girebilmek için resmen er meydanındayım ve haydi Bismillah.


Aslında ben de bilmiyorum ne yazacağımı bir şeylerle dolduracağız işte. Üzüldüklerimden, sevindiklerimden, kazandıklarımdan kaybettiklerimden bahsederim belki de aman bundan kime ne canım? Ya da sadece düşüncelerden evet evet düşünmeyi çok erteliyoruz -düşünüyorum öyleyse yarın- diyoruz mesela hayır efendim şimdi, şu an. Bundan bahsederiz. Belki de.
Blaise Pascal 17. Yüzyılın Sonunda “insanın tüm sorunları insanın bir odada sessizce tek başına oturmamasından kaynaklanıyor” diye yazmıştı. Doğru söze ne söylenirse öyle söyleyelim işte. Sessiz bir odadayım düşünce beni bulsun böylece.



1. Bölüm;


Peki o halde birkaç gelişme ve değişimden bahsetmek istiyorum hoş anbele olduğumuz şu pandemi de hayatımda ne değişecekse ?
ama benim değişim dediğim şeyler, genelde ruhen olan değişiklikler ve bir takım büyümeler barındırıyor.
Yıllardır hep ;''asıl olan incitmemek değil incinmemektir ''düsturunu okudum, duydum bazen düşündüm bazen es geçtim hasbelkader öyle bir zaman geldi ki şu an bu durumu dibine kadar yaşıyorum.
Çok sevdiğim bir dostuma bundan bir ay önce kırıldığımı hissettim sonra şöyle dedim “neden , why why why???” Basit gelebilir, ama incinmemenin aslında hayatı karşıma otururtup ona şöyle bir “haddini bil haddini” diyerek olacağını anladım. Ama benliğe zarar vermeden, hayatın da duyguları var sonuçta saygı duymazsak psikologlardan azar yiyebiliriz öz şefkat cicim.



2. Bölüm
Kemal sayar’ın bir söyleşisini dinliyordum sansasyonel gerçekleri pat diye yüzüme vurdu, beynime kazındı şu cümlesi “bazı insanlar sürekli geçmişin yazgısıyla yaşar; “ben bunu hak etmiyordum kötü bir çocukluk geçirdim zor bir aile de büyüdüm hayat hep bana zor. Bazı insanlar gelecekte yaşar; korona bitmeyecek deprem olacak, kıtlık gelecek. Bazı insanlar da; an’ da Yaşar asıl yaşayanlar onlardır” yani hocam diyor ki siz yaşadığınızı mı sanıyorsunuz (hocanın dediklerini kendi anladığım şekilde yazmışımdır aldırmayın google bakıp , orjinalini bulursanız yeşillendirin) . Ruhlarımızda derin bir tefessüh meydana geliyor dur bakalım ne zaman buz dağına çarpacağız.







(Kitap okuyup sonrasında yazmaya devam edeceğim ama sizin tabii ki bundan haberiniz olmayacak.(oldu)



3. bölüm
Bu kaotik düzende gözünüze en çok çarpan ne oluyor? Sizi en çok üzen? Beni Allah'tan uzaklaşmak üzüyor ve bi o kadar ürkütüyor.
Geçenlerde bir arkadaşım başını açtı detaylara girmeden sebeplere inme niyetindeyim yani goygoy kısmı bitti.
Olaya şu alıntıyla girmek istiyorum;
“Harika bir yaz tatili dendiğinde kimsenin aklına umreye gitmek gelmiyor.
keyifli bir hafta sonu dendiğinde kimsenin aklına Kur’an ile geçmiş bir hafta sonu gelmiyor. Geçen gece çok eğlendik dendiğinde kimsenin aklına dini bir sohbet gelmiyor.
Çünkü hiçbirinde bir duygu yok hepsini davranış var. Öyle gösterilmiş, öyle öğretilmiş, öyle yaşatılmış.
Erken yaşlardan itibaren de dindar ailelerin ,çocuklarına /gençlerine yatırımı bilgi düzeyinde oluyor. Kalp düzeyinde olmuyor Erken yaşlardan itibaren kuran ezberletiyor namaz kıldırılyor ancak kalbe dönük herhangi bir yatırım olmuyor. Bu nedenle de çocuklar ve gençler anne baba kontrolü altında oldukları dönemlerde veya yerlerde bilgilerini konuşturuyor davranışlarını gösteriyor ancak sevmediklerinden, sevimli bulamadıklarından ,heyecanlanmadıklarından ,kendi başlarına kaldıklarında tam tersi bir hayat tarzını yaşıyorlar.''
Açılan kişi kimdir nedir çok önemli değil ama alıntı bi hayli önemli. (5 dakika düşünme molası)
Önemli olan yaralayıcı olması üstelik bu açıklama altında herhangi bir pişmanlık barındırmayan ,öz benliğini kazandığını vurgulayan fikirler yatıyordu. E neden uyarmadın diyor olabilirsiniz. Akan Selin önünde durursanız sizi de sürükler. Gözlemlediğim bir kaç şey var ve sosyolog bilgisi olan araştırmacılardan birinin konuşması bunu destekliyor (kitabını aldım okur okumaz tavsiye edeceğim.)
Haberi aldığımda ilk tepkim şu oldu;
1- asla garantimiz yok imanlı doğmuş olmak değil İman (yaşayış olarak) üzere ölmek asıl mesele.
2- böyle değişimler bir an da değil, tedricen oluyor ve bu insanlar önce çevrelerini değiştiriyorlar.
Diğer sebepler(sosyolojik)
1.Bireyselleşme
2.Akılcılık
3.Mekan ve etkileşim
4.Siyasal İslam ve hakim dini anlayışın etkisi. Bunlar Türkiye üzerinden yapılan çalışmalar da öne çıkan sonuçlar dünyanın geri kalanına bakmak dahi istemiyorum. Bu konuda detaylar gelecek.





4. bölüm
İnsan hayatının belli dönemlerinde bazı şeyler de bozuk plak gibi takılıp kalıyor (kötü anlamda değil) buna algı da seçicilik de dahil olunca vay dinleyicinin haline. dijital minimalizm kafama kazındığından beri, sürekli onunla ilgili algı da seçicilik yaşıyorum ya da konu dönüp dolaşıp oraya geliyor. (bkz; yazının başlığı) Konuşmalarımın bir kısmını, bir kısmı değil belki tamamını ona bağlıyorum. Bunu bir dönem şeker diyeti için yapardım bir dönem beyinle ilgili konuşmalar bir dönem alanım olan tasavvuf ,Akaid fıkıh ve şu anda da çocuğuma bağlıyorum ,çocuk gelişimi sensörlerim daima açık. Şaka şaka proje yetişririr gibi çocuk yetiştirmiyorum. Dümdüz çocukluğunu yaşasın kafi.


bu hep böyle mi sürüp gidecek derken aslında inşanı değiştiren şeylerin,
kendine sorduğu SORULAR değil dürüstçe verdiği cevaplar olduğunu öğrenmiş
oluyorum(mış dilini kullanmaya gerek var mıydı ? Tartışılır) Bu yazının devamı gelir mi?
Tartışılmaz. Oradan buradan derken yorum düşünce için ; koyusiyahli@gmail.com var.


5. bölümde görüşmek dileğiyle